Yaşlı ve huysuz bir adam olan Arthur, yakın zamanda ölen eşi için onun tutkusunu devam ettirme kararı alır. Britanya tarzı soğuk ve mesafeli bir aile babası olan Arthur, eşinin geçmişte üyesi olduğu yerel bir koroya katılarak onun tutkulu dünyasına adım atar. Bu sıradışı ve alışılmadık koroya katılmak Arthur'a daha önce anlamlandıramadığı bir dünyayı, müzik ve toplumun sosyal dinamiklerini keşfetme fırsatını sunar. Eşinin kaybının ardından, Arthur, sinirli ve mesafeli biri olarak kalmayı sürdürür. Ancak, eşinin sevdiği bu koro, Arthur'un iç dünyasında bambaşka bir enerjiyi ortaya çıkarır. Koro, eşinden kalan bu mirasın sadece müzik notasından ibaret olmadığını, aynı zamanda birlikte olduğu insanlara karşı güçlü bir sevgi ve insanlarla olan ilişkisini düzeltme arzusunu da kapsadığını anlar. Bu süreçte, Arthur koroya katılarak sadece eşinin mirasını sürdürmekle kalmaz, aynı zamanda yabancılaştığı oğlu James ile de kopan bağları onarmayı başarır. James ile yaşadığı çatışmaları ve anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak, bu yeni deneyim sayesinde birbirlerine olan anlayışlarını ve sevgilerini yeniden keşfederler. Her ne kadar başta dirense de, Arthur sonunda, hüzün, sevgi ve müziğin birleştiği bu yeni dünyada kendine bir yer bulur. Film, koro üzerinden müzik ve aile ilişkilerinin nasıl iç içe geçebileceğini, yaşamın sonlarına doğru bile olsa, insanın kendinde ve çevresinde değişiklikler yapabileceğinin güçlü bir mesajını veriyor. Bu dikkat çekici ve duygusal film, kesinlikle izleyiciyi derinden etkileyen bir yapımdır.