Beth, izole edilmiş bir kuzey şehrinin gönüllü bir bekçisi, kalabalıkların arasında tek başına bir savaş veriyor. Söz konusu savaş, bir sağlık durumundan çok daha fazlasını ifade ediyor; bu bir ruh hali, var olan halkı boş, zombiye benzer otomatiklara dönüştüren bir depresyon salgını. Beth, bu dönüşümü izlemenin zorluğunu yaşıyor, çünkü gözlemledikçe daha da fazla insanın etkilenmeye başladığını görüyor. Şehrin kırsal ve izole bir yer olması, bu salgının yayılmasını daha da kolay hale getiriyor.

Bu salgın, insanların yüzlerinde bir tür boş bakış, ruhsuz bir tavır yaratıyor ve ağırdan alarak normal yaşamlarına devam ederken bile, yaşam enerjileri yavaş yavaş azalıyor. Beth, bu durumla mücadele ediyor ve mümkün olan en iyi yolu bulmaya çalışıyor. Şehrin bu hasta ve boş ruhlarına yardım etmek için her gün durmaksızın mücadele eden Beth, belki de bu korkunç salgına karşı savaşan tek kişi.

Oradaki insanların hikayeleri, Beth’in bu salgınla verdiği savaşı daha da anlamlı kılıyor. Hepsi birer birer hayat dolu, gülen yüzlerini ve enerjilerini kaybederek boş gözlü, duygusuz otomatlara dönüşüyorlar. Beth, bu durumdaki tek insan olmadığını anladı ve tüm gücüyle bu dönüşümü durdurmayı amaçlıyor.