Özünde bir aile draması olan bu film, sporla hiç ilgisi olmayan, otizmli bir çocuğun, beklenmedik bir maraton şampiyonu olma yolculuğunu anlatıyor. Film, hayatında pek çok şeyi tamamlanmamış bir baba karakteri üzerinden de ayrı bir perspektif sunuyor. Oğlunun bu etkileyici dönüşümü, babaya ailesini bir kez daha ön plana alabilme ve hayatındaki boşlukları doldurabilme fırsatı veriyor. Filmde, otizmli bir çocuğun iç dünyasına dair çok hassas bir tasvir var. Kendi kabuğunda yaşayan, sosyal becerilerde zorluk çeken ve sporla hiçbir ilgisi olmayan bu çocuk, maraton koşucusu olma hedefine ilerledikçe izleyicileri adeta büyülüyor. Babasının da bu süreçte geçirdiği değişim, onun kendine olan güvenini ve aile bağlarını güçlendiriyor. Bu film, aile bağlarının, anlayışın ve kabullenmenin önemini vurgularken, aynı zamanda engellerin üstesinden gelme ve kendini aşma temasını da işliyor. Otizmli bir çocuğunun, önce kendine, sonra ise tüm dünyaya karşılaştığı zorlukları aşabileceğini ispatlama hikayesi, izleyicileri duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Böyle bir konunun ele alındığı film, dikkat çekici bir konusu olmanın yanında, oyunculukları ve yönetmenliği ile de övgüye değer. Baba ve oğul arasındaki ilişkinin hassas bir şekilde işlenişi ve her iki karakterin de kendi içsel yolculukları, izleyicinin filmle empati kurmasını sağlıyor. Öyle ki, filmde hangi sahnenin daha duygusal olduğunu belirlemek gerçekten zor olabiliyor. Her bir sahne, izleyiciyi daha da derinlere çekmek için bir sonraki sahnenin yolunu açıyor. Sonuç olarak, bir otizmli çocuğun maraton şampiyonu olma hedefine ulaşma hikayesinin anlatıldığı bu film, aynı zamanda kaçırılmamanız gereken bir aile draması. Hayatında pek çok şeyi tamamlanmamış bir baba karakterinin, oğlunun bu dönüşümü sayesinde ailesini bir kez daha ön plana alabilme ve hayatındaki boşlukları doldurabilme fırsatı yakalamasını anlatıyor. Film, izleyicilere aile, anlayış, kabullenme ve engelleri aşma konularında önemli mesajlar veriyor.