Biyografi, dram ve müzikal kategorilerindeki sayılı eserlerden birisi olan 4k formatındaki Tick, Tick... Boom! İsimli yapım 90’ların ortalarında ve New York şehrinde hayallerle dolu olan genç bir bestecinin, hayatının eserini yaratırken yaşadığı olayları anlatmaktadır. Lin Manuel Miranda’nın yönetmenliğini üstlendiği, Jonathan Larson’ın müzikalinden senaryoya Steven Larson’ın uyarladığı filmde, Andrew Garfield, Alexandra Shipp ve Robin de Jesus isimleri de başrol oyuncu kadrosunu oluşturan oyunculardır.
Jon, New York şehrinde tam da AIDS hastalığının bir salgın haline geldiği dönemde bir yandan hayatını kazanmaya çalışırken, diğer yandan da bir müzikal yazmak için savaş vermektedir. Jon’un çevresi ise yine kendisi gibi hayal kırıklıkları ile mücadele eden sanatçılarla doludur. Özellikle sanat camiasını vurmuş olan salgınla arkadaşlarının yüzleştiğini gören Jon psikolojik olarak da çok etkilenmektedir. Ama Jon için sorunlar bu kadarla da sınırlı değildir. Jon kız arkadaşının hayallerini yerine getirmeyi de istemektedir. Jon’un kız arkadaşı Susan ise sanat hayatının sadece New York ile sınırlı olmamasını istemekte ve dünyaya açılmayı istemektedir. Diğer yandan da en yakın dostlarından birisi olan Michael maddi zorluklardan bıktığı için sanatı bırakıp sıradan bir iş bulmak zorunda kaldığında Jon artık üzerinde çalıştığı bu bestenin ilgi çekip başarılı olmasını her zamankinden daha da çok istemektedir.
Jon gördüğü olaylar karşısında birçok ikileme girmeye başlar. Bir yandan hastalığın pençesindeki dostları, bir yandan dünyaya açılmak için gerekli olan güç ve diğer yandan da yaşayabilmek için gerekli olan maddi imkânın zorluğu Jon’da derin yaralar açmaktadır. Fakat Jon tüm bu gördüklerine rağmen halen yaşamını ne için harcaması gerektiği konusunda kararsızdır. Jon’un aklında bir sürü soru işareti korkuyla birlikte oluşurken, bu sırada da bestesi de tamamlanma aşamasına gelmiştir. Jon’un bestesi başarılı olacak mıydı? Jon sonunda zorluklar zincirini kırabilecek miydi?