Filmde ana karakterimiz, genç bir sanat restoratörüdür ve görevi, bir ortaçağ tablosunu eski ihtişamına kavuşturmak için küçük bir İtalyan köyüne yolculuk etmektir. Ancak baş karakterimizin, bu yolculuğun sıradan bir restorasyon işi olmadığını, aksine hayatını ciddi bir tehlikeye atacağının farkında olmaması, filmin en büyük ironisi ve gizemi aynı zamanda.

Bu küçük İtalyan köyünün yüzeyinin altında, eski bir lanet ve acımasız bir acıdan doğan bir canavar yatmaktadır. Bu canavarın kökeni, mitlere ve acı dolu efsanelere dayanır. Bu, amansız bir acının yarattığı ve bencil bir şekilde intikamını almayı bekleyen, tüyler ürpertici bir yaratık; bir tür mitolojik kâbus.

Genç restoratör kadın, tüm bunlardan habersiz, sadece sanata olan aşkı ve sanatsal mirası koruma isteğiyle, köyüne varır ve işine başlar. Ancak işlerin beklediği gibi gitmediğini ve tuhaf olayların döndüğünü fark ettiğinde, çoktan bu sefer geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olur.

Film, izleyiciyi bu tehlikeli ve heyecan verici yolculuğa çıkarırken, aynı zamanda onu eski bir efsanenin kalbine götürüyor. İzleyicinin, bu trajik ve korku dolu hikayenin içinde kaybolmasını sağlayarak, daha derin bir anlam ve özgün bir deneyim sunuyor.