1960'ların ünlü ve etkileyici rock bandı The Doors'un ve onun lideri ve bestecisi Jim Morrison'ın hikâyesi, son derece etkileyici bir anlatı sunuyor. Film, Morrison'ın Los Angeles'ta UCLA film öğrencisi olduğu günlerden, 27 yaşında Paris'te beklenmedik ölümüne kadar olan zaman dilimini ele alıyor. Ancak öyle sanıyorum ki, bu özet hikâye, filmde anlatılanların sadece bir kısmı. Morrison'ın karmaşık karakteri, müziği ve şiiri arasındaki ilişki, onun kontrolsüz yaşam tarzı ve her şeyden önemlisi, 1960'ların ayaklanma, savaş karşıtlığı ve cinsel özgürlük rüzgârının bir simgesi olarak Morrison, filmin ana dinamiklerini oluşturuyor. Bu bakımdan, Morrison ve The Doors hakkındaki bu film, sadece bir biyografi değil, aynı zamanda o eşsiz döneminin de bir resmidir. Film, 1960'ların sonları ve 1970'lerin başları arasındaki bu yılların sosyal ve politik atmosferini büyüleyici bir şekilde yansıtıyor. Jim Morrison'ın genç yaşta ve trajik bir şekilde hayatını kaybetmesi, hikayeye acı bir tat bırakıyor. Ancak bu trajedinin ötesinde, film bize The Doors'un müziğinin ve Morrison'ın etkileyici şahsiyetinin kalıcı mirasını hatırlatıyor. Her biri ustaca çizilmiş ve derinlemesine incelenmiş bu unsurlar, filmi izlerken sizlere sadece bir tarih dersi değil, aynı zamanda unutulmaz bir deneyim sunacaktır.