Belçika'nın küçük Sint-Truiden kasabasında geçen bu hikaye, genç bir sığır çiftçisi olan Jacky'nin etrafında şekilleniyor. Hormon ve steroidlerle her daim enerjisi yüksek olan Jacky, bir veteriner tarafından meşhur bir sığır ticareti yapan kişiyle bir anlaşma yapmaya ikna edilmeye çalışılıyor. Sığır çiftçisi Jacky, kasabının sakin yaşantısına rağmen, gücünü ve dayanıklılığını sürekli steroid ve hormon kullanımından alıyor. Her ne kadar bu, dışarıdan bakıldığında iç karartıcı ve fazlasıyla tehlikeli bir hayat gibi gözükse de, Jacky'nin bundan başka bir seçeneği yok. Çünkü o, devamlı olarak hem çiftliğini ayakta tutmak için, hem de kırsal alanda hayatta kalabilmek için inanılmaz bir fiziksel güce ihtiyaç duyuyor. Bir gün Jacky'nin karşısına, onun bu gücünü ve kas güçlendiricilerin oluşturduğu durumunu fırsata çevirmek isteyen bir veteriner çıkıyor. Bu veteriner, kasaba dışından gelmiş ve meşhur bir et tüccarıyla iş yapmayı teklif ediyor. Veterinerin bu teklifi, Jacky'nin hayatını tamamen değiştirebilecek bir fırsat. Ancak bu durumun, Jacky'nin kendi hayatındaki dengeleri bozabileceği aşikar. Verilecek kararın, Jacky'nin hem kendisi hem de çiftliği için büyük sonuçları olacak. Tüm bu süreçte izleyici, Jacky'nin ne yapacağını merakla beklerken, aynı zamanda belki de bu çaresiz çiftçinin ne kadar ileri gidebileceğini de görüyor. Bu nedenle, bu yalnız çiftçinin hikayesi, özellikle büyük hayalleri ve hayatta kalma mücadelesi üzerinden etkileyici bir hale bürünüyor. Bu filmde, Bauer sinemasının tipik atmosferi ve içerdiği ağır toplumsal eleştirileri de görmek mümkün. Özellikle de hayvancılık sektörü üzerinden yapılan yorumlar ve çarpıcı gerçekler, filmi sadece bir drama değil, aynı zamanda bir toplum eleştirisi haline getiriyor.