"Satıcının Ölümü" adlı bir tiyatro oyununda rol alan evli çift Ranaa ve Emad'ın hikayesine odaklanan film, bir ev saldırısı sonucu şekillenen hayatlarına derin bir bakış atıyor. Çiftin yeni evinde yaşanan bu saldırının ardından Emad'ın, eşinin travmatik tepkilerine rağmen saldırganı bulmaya kararlı oluşu, filmi sarmalayan ana hikaye çizgisi oluyor. Bu süreç aynı zamanda, hem Ranaa'nın tecrübe ettiği duygusal travma ve acıyı, hem de Emad'ın adalet arayışını ve eşine olan koruyucu tutumunu merkezine alıyor. Film, bu tür hadiselerin bir çiftin üzerindeki etkisini, onların dünya görüşünü nasıl değiştirebileceğini ve ilişkilerini nasıl etkileyebileceğini araştırıyor. Saldırının ardından yaşananlar, Emad ve Ranaa'nın kendi iç dünyaları ve birbirleriyle olan ilişkileri üzerindeki etkisini keskin bir şekilde vurguluyor. Seyirci, çiftin bu zorlu süreci nasıl atlatacağını ve bu travmayı nasıl hayatlarının bir parçası haline getireceğini merak ederken, aynı zamanda evrensel bir adalet arayışına da tanıklık ediyor. Bu hikaye, toplumun adalet anlayışını, bireysel ve toplumsal sorumlulukları, suç ve ceza tartışmalarını ve evlilik içerisindeki dayanışma ve kriz yönetimini ele alış şekliyle izleyicilere derin bir sorgulama fırsatı sunuyor. Beyaz perdede gördüğümüz bu ikili, saldırının ardından geçirdikleri süreçle beraber, birer karakter olarak da önemli bir dönüşüm ve gelişim gösteriyorlar. Ranaa ve Emad'ın yaşadıkları bu dramatik olaylar, seyirciye güçlü bir duygusal derinlik ve düşündürücü bir hikaye sunuyor.