Telemarketing dünyasında bir grup çalışanın, cimri patronları tarafından işten atılmasının ardından intikam almak için şirketin müşteri listesini çalmalarını ve kendi firmalarını kurmalarını anlatan ilginç bir hikaye peşindeyiz. İlk başta her şey yolunda gibi görünse de, zafer kutlamaları ve birkaç içkinin ardından telefonlarından birini kaybederler. Bu, basit bir komedi filmini andıran bir hikaye olsa da, aslında bizi çok daha derin konulara sürükleyen bir dizi olayın başlangıcıdır. Çünkü bu telefon, onların müşteri listesine erişim sağlayan değerli bir anahtardır ve onu kaybetmek, işleri baştan aşağıya değiştirecektir. Bu film, modern kapitalist toplumun iş dünyasının acımasızlıklarını ve hırslarını, özellikle telemarketing sektörüne odaklanarak mizahi bir dille ele alıyor. İşten atılan bu karakterlerin, çaresizlik içinde cimri patronlarının müşteri listesini çalmaları ve bu sayede kendi işlerini kurmaları, aslında hikayenin ana temasını oluşturuyor. Onların kaçınılmaz başarısızlığına ve ardından gelen karmaşaya tanık olurken, aynı zamanda insanın hırsının ve açgözlülüğünün nereye kadar gidebileceğini gözler önüne seriyor. Kaybolan telefonun hikayeye kattığı gizem ve heyecan, izleyiciyi adeta ekrana kilitleyor. İzlerken hem güleceğiniz hem de düşündürecek bir film olduğunu söyleyebilirim. Sonuç olarak, bu filmde telemarketing dünyasının vahşi ve rekabetçi doğası başarıyla aktarılmış. Karakterlerin karmaşıklığı, olay örgüsünün çekiç gücü ve mizah unsurlarının dengeli kullanımı filmi izlemeye değer kılıyor. Her ne kadar komedi öğeleri ağırlıklı olsa da, filmin altında yatan sosyal eleştirinin de eksik olmadığını belirtmek istiyorum. İyi ki izledim diyebileceğiniz bir yapım.