II. Dünya Savaşı sırasında Paris'te geçen bu film, bir Cezayirli göçmenin hayatını merkezine alır. Kendisini aidiyet duygusunun peşinden giden bu Cezayirli göçmen, beklenmedik bir şekilde bir Yahudi adamla dost olur ve bu dostluğun onu direnişe katılmaya ilham vermesiyle olaylar anlatılır. Filmin kahramanı, savaşın korkunç atmosferine karşı mukavemet gösterme arzusunu körükleyen bu derin dostluk sayesinde, zorlukların üstesinden gelmek için cesaret bulur. Savaşın acımasızlığına ve haksızlığına karşı direnişin anlamını, insanlık onurunun ve cesaretin önemini vurgulayan bu film, izleyicilerine düşündürücü mesajlar sunar. Kültürler, inançlar ve farklı etnik kökenler arasında köprü kurabilen dostluk teması üzerine kurulu bu hikaye, savaşın gölgesinde filizlenen bir dayanışmanın ve insanlık sevgisinin hikayesidir. Bu film, bir Cezayirli göçmenin yaşadığı dönüşümü ve yapılan zulme karşı nasıl bir direnişe geçtiğini etkileyici bir dille anlatmaktadır. Sonuç olarak, Paris'te geçen savaş yıllarında, Yahudi bir adamla kurulan beklenmedik dostlukla, direnişin sembolü haline gelen bir Cezayirli göçmenin hikayesi, bu filmde izleyicilere sunuluyor. Filmin öne çıkan en önemli özelliklerinden biri; zor zamanlarında insanlar arasında oluşan bağın, ne denli güçlü bir direnişe evrilebileceğini, bu bağın ön yargıları yıkabileceğini ve birlikteliğin kuvvetini gözler önüne seriyor.