Ölümcül bir hastalığa yakalanan bir kadın, küçük oğlunun öldükten sonra okuması için hayat ve aşk üzerine düşüncelerle dolu bir defter tutmaya karar verir. Bu, insanı derinden etkileyen ve her birimizin içindeki insana dokunan bir hikaye. Bu anlatı, anneyi, yaşamın ve aşkın karmaşık doğası hakkındaki en derin düşüncelerini, deneyimlerini ve hislerini aktarabilmek için, ölümle yüz yüze gelmiş birini izler. Kısa süreliğine de olsa, kendi yaşamını ve dünyayı algılama biçimini oğluna aktarma gayreti içinde. Her ne kadar trajik bir durum olsa da, anlatı, hikayenin bu özü etrafında dönerken, hayatın ve aşkın güzelliklerini ve karmaşıklıklarını aktarmak için mükemmel bir zemin sunuyor. Ana karakterin, hastalığının farkına varmasının ardından, hayatı daha da çok takdir etmeyi öğrenmesi ve bu takdiri, hislerini ve düşüncelerini bir not defterine dökerek oğluna aktarması, izleyicilere hayatın ve aşkın değerini anımsatan güçlü bir mesaj veriyor. Bu hikaye, sevdiklerimize olan bağlılığımızı ve geçmişimizin geleceğimiz üzerindeki etkisini gösterir. Ayrıca hayatın ne zaman sona ereceği bilinmeyen bir yolculuk olduğunu ve bu nedenle her anın, özellikle de sevdiklerimizle geçirdiğimiz anların değerini bilmemiz gerektiğini hatırlatır. Son olarak, hikaye bize hayatın, sevginin ve ölümün karmaşıklığını ve güzelliğini hatırlatır ve bize, sevdiklerimizle paylaştığımız anıların ve duyguların değerini gösterir.