1950'lerin değerlerine ve toplumsal rollerine sıkı sıkıya bağlı Wellesley Kız Koleji'ne gelen serbest düşünen bir sanat profesörünün hikayesini izledik. Bir yandan özgür düşüncelerini öğrencilerine aşılamaya çalışan, bir yandan da dönemin konservatif değerlerine karşı direnen bu profesör, film boyunca karşımıza çıkan birçok ayrıntıya rağmen, hikayenin asıl odağını oluşturuyor. Bu film, dönemin sosyal ve kültürel atmosferini başarıyla yakalıyor. Kızların geleneksel toplumsal rollerini sorgulamalarını teşvik eden bir eğitimci olarak, profesörün mücadelesi ilk bakışta basit görünse de, derinlemesine incelendiğinde oldukça karmaşık ve çetrefilli bir durumdur. Bu, onun korumaya çalıştığı özgür düşünceyi, hala yaygın olan cinsiyetçi ve muhafazakar görüşler karşısında savunma mücadelesidir. 1950'lerin Amerikan toplumunun gözünden, kadınların toplumsal yaşamdaki yerine dair dayatılan kurallar ve bu kuralların üstesinden gelmeye çalışan genç kızlar ve onları bu yolda özgür bir perspektif ile yönlendiren bir profesörün hikayesini konu alan bu film, bir dönem parçası olarak değerlendirilebilir. Sonuç olarak, film sadece bir eğitimcinin ve öğrencilerinin hikayesini anlatmıyor, aynı zamanda 1950'lerin sosyal ve kültürel yapısına eşsiz bir bakış açısı sunuyor. Kendi düşüncelerini ve değerlerini savunmaktan çekinmeyen bir karakterin etrafında dönen bu hikaye, izleyicilere dönemin toplumsal değerlerini ve cinsiyet rollerini sorgulamaları için bir meydan okuma sunuyor. Bu bir sinema eseri olarak değerlendirildiğinde, dikkat çeken konular ve çok katmanlı karakterler sayesinde başarılı bir drama olarak addedilebilir.