1940'lı yılların karmaşık sosyal yapısı ve tutucu dünya görüşünün damga vurduğu bir dönemi kapsamında işlenmiş bir dram filmi karşımızda. Evlilikte ihanetin ve aldatmanın sıkça arka plana atıldığı bu dönemi, bu dram filmi çarpıcı bir şekilde ele alıyor. Aldatılan bir adamın, belki de toplumsal baskılar ve kişisel çıkarlar nedeniyle, karısının ölümünü komplo etmeyi seçmesi ve onu bir boşanmanın rezil rüyası ile yüzleştirmektense, ölümün soğuk ve acımasız kollarına itmesi konu ediliyor. Film, karmaşık insan psikolojisi, ahlaki çöküş ve sosyal baskılar ile baş etme yöntemleri üzerine düşündürüyor. 'Bir başkasının onuru' ve 'toplum ne der' kavramları, korkutucu bir şekilde maskelenmiş bir cinayet planının temelini oluşturuyor. Aldatma, boşanma ve toplumda bu durumun utanç verici kabul edilmesi gibi temalar, yazarın ince bir gözlemle ve zengin bir betimlemeyle işlendiği bu eserde, ironik bir şekilde, bir cinayetin toplumda kabul gördüğü bir dönemin çarpıcı bir portresini çiziyor. Bu sinematik eser, aynı zamanda, insan psikolojisinin en karanlık köşelerine doğru bir yolculuk sunuyor. Sadece bir cinayet öyküsü olmaktan çok daha fazlasını vaat eden bu film, aynı zamanda toplumsal baskıların ve beklenen ahlaki değerlerin, bireyin iç dünyasında ne tür çarpıklıklara yol açabileceğine dair derin bir sorgulama sunuyor.