Ellen, sahip olduğu hayatın mükemmel olduğuna inanmaktadır. Eşi Paul evde olduğunda, bilinenin aksine, o mükemmel bir eş ve baba olur. Ancak, Paul'un iş nedeniyle eve dışında olmak zorunda kalması durumunda, işler aynı gitmez. Onun yokluğunda sanki her şey...

Detaylara inersek, Ellen, gerçekten sahip olduğu hayatın mükemmeliyetini derinden hisseden bir kadındır. Paul da onun rüyalarındaki eş ve babadır evde olduğunda. Onun sevgi dolu ve dikkatli tavrı, hayatlarındaki bu mükemmeliyetin en büyük kanıtlarından biridir. Ancak ne zaman ki Paul, iş gereği dışarıda olmak zorunda kalır, işte o zaman her şey bir anda değişir. Dağılan bu uyumun yerini huzursuzluk alır ve Ellen için hayat adeta durur. Her seferinde, sanki evdeki her şey, Paul'un yokluğunda anlamını yitirir ve hayatın tadı tuzunu kaçırır. İşte bu durum, Ellen'ın mükemmel hayat algısını sorgulamasına, hatta sarsmasına yol açar.

Sinema yorumu olarak, filmin karakterlerinin derinliği ve hikayenin sürükleyiciliği, seyirciyi ekrana kilitlemeyi başarıyor. Özellikle Ellen karakterinin yaşadığı duygusal dalgalanmalar, izleyiciyi de bir duygusal yolculuğa çıkarıyor. Paul'un yokluğunda hissedilen boşluğun ve huzursuzluğun resmini izlemek, gerçekliği ekran başında hissetmek açısından oldukça etkileyici. Ancak belki de en önemli nokta, eşinin yokluğunda hayatın anlamını yitiren bir kadının, bu durumu aşma çabalarını izlemek... Sonuç olarak, izleyicinin duygusal bir rüzgarla sürüklendiği bu hikaye, bir çok yönden derin anlamlar barındırıyor.