1960'ların karanlık ve kasvetli havasında geçen "The Ward – Koğuş", korku sinemasının büyük ustası John Carpenter'ın uzun bir aradan sonra yönetmen koltuğuna oturduğu bir film. Güzel fakat problemli bir genç kadın olan Kristen, kendini beklenmedik ve korkutucu bir durumda bulur. Vücudu kesikler ve yaralar içinde, bilinci uyuşturucu etkisi altında olan Kristen, nerede olduğunu ya da neden orada olduğunu bilmeden uzak bir akıl hastanesine götürülür. Hastaneye vardığında ise hafızasında geçmişiyle ilgili hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Tek emin olduğu şey, bu korkunç yerin güvenli olmadığıdır.

Hastanede zaman geçtikçe, Kristen kendisini çevreleyen gizemli olayları ve diğer hastaların da kendi gibi karanlık sırlarla dolu olduğunu keşfeder. Hastanenin soğuk ve tehditkar koridorlarında yankılanan çığlıklar, kapıların gizemli bir şekilde açılıp kapanması ve hastaların birer birer ortadan kaybolmaya başlaması, ortamı daha da ürkütücü bir hale getirir. Kristen, bu dehşet verici yerden kurtulmanın yollarını ararken, kendi geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalır. Her yeni bulgu, onu daha da derin bir karanlığa sürükler.

"The Ward – Koğuş", Carpenter'ın imzasını taşıyan görsel stili ve yoğun atmosferi ile dikkat çekiyor. Amber Heard'ın performansı, Kristen karakterinin karmaşık duygusal durumunu ve korkusunu izleyiciye hissettirmede oldukça başarılı. Film, gerilim ve korku unsurlarını başarılı bir şekilde harmanlayarak, izleyiciyi sürekli bir gerilim içinde tutuyor. Her ne kadar başlangıçta sadece bir kaçış öyküsü gibi görünse de film, izleyiciye karakterlerin psikolojilerini ve insan zihninin karanlık köşelerini de sorgulama fırsatı sunuyor.