Eski eşi ile yollarını ayırmış bir öğretmenin, hayatına dair kontrolü aniden kaybetmesinin hikayesini izliyoruz. Bu kıskançlık krizi, etrafındaki herkesi - kendi kızını, dostlarını ve hatta komşularını bile hedef alarak, korkutucu ve beklenmedik boyutlara ulaşıyor. Bu öğretmenin başından geçenler, bir insanın iç dünyasının ne kadar karanlık ve karmaşık olabileceğinin göstergesi niteliğinde. Bir anda herkese ve her şeye karşı bir kıskançlık hissiyle dolduğunda, hayatını sorgulamaya başlıyor. Bu hikaye, kişisel bir krizle nasıl başa çıkılması gerektiğini gösteren bir ders niteliğinde. Filmin öne çıkan noktası, kesinlikle bu kıskançlık duygusunun ince detaylarını çözümlemesi ve bir insanın psikolojik durumunu çıplak bir dille ortaya koyması. Kıskançlık, nefret, öfke gibi duyguların insan hayatında ne denli yer edindiğini ve bir bireyin bu duygularla nasıl başa çıkabileceğini anlatıyor. Aynı zamanda, filmin içerdiği dramatik öğeler, seyirciye yaşananları daha yoğun bir şekilde hissettiriyor. Sonuç olarak; filmin konusu, kıskançlık, ayrılık ve öfke gibi evrensel temalar üzerine inşa edilmiş. Bu nedenle, birçok kişi tarafından kolayca anlaşılabilecek ve empati yapabilecekleri bir hikayeye sahip. Bu film, insanların duygu ve düşüncelerini, genellikle bastırılan bu karanlık duyguları ve kişinin kendi iç dünyasındaki çatışmayı cesurca ele alıyor. Bu yüzden, izleyicinin kendini hikayenin içinde bulabileceği ve belki de kendi yaşamlarına dair yeni bir perspektif kazanabileceği bir film.