Ünlü bir DJ'in, Ibiza kulüp sahnesinde sürdürdüğü alkol ve uyuşturucu dolu hayatı, işitme yeteneğinin giderek azalmasıyla tehdit altına giriyor. Bu, bir insanın yaşam tarzının ve hatta kimliğinin, beklenmedik ve kontrolden çıkan bir sağlık sorunu karşısında nasıl savrulabileceği hikayesidir. Karakterimiz, kulaklarındaki hırıltıyı ilk kez duyduğunda, hayatının ritmini sürdürmek için her şeyi reddeder. Ancak zamanla, işitme kaybıyla yaşamanın zorunluluğunu kabul eder. İbiza'nın renkli geceleri, enerjik müzikleri ve sürekli partileriyle çevrili bu dünya, DJ'in işitme yeteneğini kaybetmeye başlamasıyla birlikte karmaşık bir hale gelir. Artık her bir notanın, her bir ritmin, kısacası hayatının müziğinin tadını çıkaramamaktadır. Sesin, ritmin ve hayatın harika bir örneğini sergileyen bu film, aynı zamanda bir insanın fiziksel durumunun, hayatının tüm yönlerini nasıl etkileyebileceğini gözler önüne seriyor. DJ'in kendi iç sesini bulma ve hayatını yeniden inşa etme süreci, izleyiciyi derinden etkileyen dramatik bir yolculuk olarak karşımıza çıkıyor. Karakterin zorluklarla, değişimle ve belirsizlikle nasıl başa çıktığını izlerken, aynı zamanda hayatın hangi seslerin önemli olduğuna dair yeni bir bakış açısı kazanıyoruz. Bu film, sadece bir DJ'in hayatı değil, aynı zamanda hayatın kendisi hakkında derin bir ders sunuyor. Bu yüzden, hem müzik severlerin hem de hayatın karmaşasında doğru sesi bulmaya çalışanların bu filmi kaçırmamalarını öneririm.