1857 yılında esrarengiz bir olaya ev sahipliği yapan Utah, bu sinema eserinin geçtiği mekan olmuştur. İzleyicilere tarih kokan bir yolculuk sunan bu film, bir grup göçmenin yaşadıklarını odak noktasına alıyor. Göçmenler, yeni yerleşim yerlerine ulaşmak üzere hazırlıklı oldukları vagonda, yerli Mormonların vahşi saldırısına uğrarlar. Gözlerini neredeyse kapayıp, bu dehşet dolu sahneyi izlerken kendinizi 140 masum insanın acısını paylaşırken bulacaksınız.

Bu süreçte, kendilerini bir arada bulan iki kişi, yani bir Mormon ve bir göçmen arasında ise beklenmedik bir aşk filizlenir. Bir yandan hayatta kalmaya çalışırken, bir yandan aşklarını sorgulayan bu çiftin hikayesi, izleyicilere duygu dolu dakikalar yaşatacak.

Film izlemek, bazen öyle sahnelerle karşılaştırır ki bizleri, içerisinde bulunduğumuz rahat evlerimizden tarih öncesi bir vahşeti gözler önüne serer. Bu film de bizi tam da bu tür bir sahneye götürüyor. Ancak aynı zamanda beklenmedik bir aşk hikayesi sunarak, bu iç burkan olayların içerisine ufak bir umut ışığı sızdırıyor. Bakış açınıza bağlı olarak, bu filmi ya bir trajedi ya da bir umut hikayesi olarak görebilirsiniz. Bu, seyircinin yorumuna bırakılmış bir konu.

Kısacası, bu filmi izlerken hem tarihi bir olayın içine dalacak, hem de bütün zorluklar arasında yeşeren bir aşkın hikayesini izleyeceksiniz. Bu zıtlıkların mükemmel bir şekilde işlendiği bu film, sinema severler için daha önce pek denenmemiş bir tarza sahip. Bu nedenle, bir izleyici olarak filmden alacağınız zevk konusunda garanti veremem, ancak kesinlikle sıra dışı bir deneyim olduğunu söyleyebilirim.