Sudan'da bulunan Amerikalı gazeteciler, karşılaştıkları zorlu bir ikilemle baş başa kalmış durumdalar. Gözlerinin önünde cereyan eden vahşetleri tüm dünyaya duyurmak için Amerika'ya geri dönmek mi, yoksa tanık oldukları insanlık dramına bir nebze olsun yardımcı olabilmek adına Sudan'da kalmayı mı tercih etmeleri gerektiği konusunda ciddi bir karar vermek zorundalar. Bu zorlu karar, onları hem mesleki hem de kişisel bir çıkmaza sürüklüyor.

Bir yandan gazetecilik mesleğinin temel prensibi olan haber verme görevleri, diğer yandan ise insanlığa karşı duydukları sorumluluk arasında sıkışıp kalmış durumdalar. Sudan’da kalmaya karar verdikleri takdirde, belki de birkaç hayatı kurtarabilecek veya en azından birkaç kişinin yaşamını daha yaşanılır kılacak destekleri sağlayabilecekler.

Öte yandan, Amerika’ya dönüp yaşananları tüm çıplaklığıyla dünya sahnesine taşımak, belki de daha büyük bir farkındalık yaratarak, uluslararası toplumu harekete geçirebilecek bir güce dönüşebilir. Karar vermek hiç kolay değil; ancak her iki seçenek de onların bu zorlu coğrafyada karşılaştıkları insanlık hallerine dair derinlemesine bir etki yaratma potansiyeline sahip. Hangi seçeneği tercih ederlerse etsinler, bu karar onların kişisel ve profesyonel yaşamlarını uzun süre şekillendirecek ve belki de dünya üzerindeki insani krizlere dair algıyı değiştirecek nitelikte olacak.