Doug, Manhattan'daki lüks bir otelde concierge olarak çalışmaktadır. Oteldeki tüm bahşişlerini, hayali olan kendi otelini kurma planı için biriktirmektedir. Ancak işler beklendiği gibi gitmez. Doug'un sevdiği kız, bir otel yatırımcısının kollarına düşer. Yatırımcı, karısını terk edeceği yönünde boş vaatlerle onu baştan çıkarır. Doug'un hayalleri ve aşkı arasında seçim yapması gerekmektedir. Bu noktada Doug'un ikilemi izleyicilere damga vurur: Otel projesi mi, yoksa aşkı mı? Doug'un bu durumlarından nasıl sıyrılacağını izlemek son derece ilgi çekicidir. Doug'un hayatını şekillendiren kararları, izleyicilerin kendilerini oyunun kahramanının yerine koyarak düşünmelerine ve hissetmelerine neden olur. Bu da filmi çok daha ilgi çekici ve etkileyici hale getirmekte olup, izleyici karşısında büyük bir başarı sağlar. Hikaye, Doug'un yaşadığı duygusal dünya ile otel dünyası arasındaki uçurumları, doğru ve yanlış arasındaki seçimleri ve aşk ile kariyer arasındaki çatışmaları ele alirken, insanın hayatta neyi seçeceğine dair düşündürücü bir dizi soru ortaya çıkarıyor. Sonuç olarak, film beklenmedik dönüşleri ve karmaşık karakterleri ile sizi ekrana kilitleyen, duygu dolu bir aşk hikayesini ve aynı zamanda merak uyandıran bir kariyer savaşını bize sunuyor.