Dave, lise son sınıfta bir gençtir ve zamanının çoğunu ulaşamayacağı bir kıza özlem duyarak geçirir. Aubrey ise sanatla ilgilenen, lise ikinci sınıfta bir kızdır ve onu tam olarak anlamayan ya da önemsemeyen yakışıklı bir erkek arkadaşı vardır. Farklı okullara gitmelerine rağmen, Dave ve Aubrey kendilerini aynı partide bulurlar. Her ikisi de biraz hava almak için dışarı çıktıklarında karşılaşırlar. Basit bir sohbet, aralarında anında bir bağ kurar ve bir hafta sonu boyunca yaşananlar büyülü, romantik, karmaşık ve eğlenceli hale gelir. Aubrey ve Dave, ilk kez aşık olmanın nasıl bir şey olduğunu keşfederler.

Dave, hayatının monotonluğunu bir partiyle kırar ve orada Aubrey ile tanışması, her ikisi için de yeni bir başlangıcı işaret eder. Onlar, yalnızca birkaç gün içinde birbirlerine dair derin duygular geliştirirler. Bu süreçte, her ikisi de karşılarındakini tanımaya başlar ve bu, onların hayatlarındaki eksik olan parçayı bulmalarına yardımcı olur. İlk bakışta aşk, genellikle masallarda olur denir ama Dave ve Aubrey için bu, gerçek bir hikayeye dönüşür. Bu, sadece gençliklerinin en güzel anlarını değil, aynı zamanda birbirlerinde buldukları anlayış ve kabulü de simgeler. Aşk, umutlar, hayaller ve gerçeklik arasında gidip gelirken, onların hikayesi bizlere, gerçek aşkın var olabileceğini ve bazen beklenmedik zamanlarda karşımıza çıkabileceğini hatırlatır.